12 Nisan 2011

DEFİNE-DEFİNECİLİK 3

place here to learn-treasure place here to learn-treasure-defıne defıne defıne defıne sıgnal sıgns-solutıons-map-defıne path defıne-detector-cın-magıc-defıne search bars made-metals-charm-bury-bandit-defıne of documents-mound-tumulus-bandits- mystery of money-jewellery-defıne-archaeology-hıstory museums-ıslamıc-defıne natural stone-sculpture-news-mythology-antıque-archaeology-ancıent cıtıes-regıons-ancıent trade routes-horasan-ebced-sıgnal solutıons-defıne search-roman-byzantıne maps-green coıns only defıne to learn

Medeniyet ve Sanat Tarihinden Faydalanmak

Modern Defineciliğin olmazsa olmaz kuralarından biri de Medeniyetlerin kültür ve sanat tarihini bilmektir.
Bir toplumun uygarlığın kültürel ve sosyoekonomik inançları hakkında bilgi olmadan defineciliğe başlamadan, karanlıkta herhangi bir şeyi aramaya benzer. Toplumların hareketleri hakkında bilgi edinmeden yapılan definecilik bir cinayettir. Beraberinden büyük ölçüde tahribatı getirir, bu tür tahribat beraberinde bir daha ulaşılması mümkün olmayan doküman ve izi yok etmektedir. Bilinçsiz bir defineci bunun farkında olması mümkün değildir. Zaten defineciyi hedefine ulaştıracak bir çok detay insanın önemsemediği unsurlar olabilmektedir. Herhangi bir kaya üzerine kazılmış bir figüranın ne anlama geldiğini ne amaçla yapıldığını ilk bakışta anlamak için o işareti yapan insanları tanımak gerekir.
Anadolu'da kayalara kazılmış bir çok figüran ve bu figüranlara yüklenmiş bir çok anlatımlar bulunmaktadır. Bu tür izler geçmişin dili halindedir. Bu dili ne olduğunu bilmeden diyaloga girmek felaketi doğurur. O figüranlar konuşuyor, ancak senin onun lisanında anlayacak bir kulağın ve bilgi dağarcığın olması şarttır, figüranın lisanında anlamazsan kızar onu kırmak suretiyle susturursun. Bu susturma olayı bir cinayetten farkı yoktur. Sana kendisini tanıtmaya çalışan bir lisanı yok etmemek için o lisanı iyi öğrenmen gerekir.
Bu tür izlere önce sanat yönünde yaklaşılmalıdır. Sonra bu sanat eserini, izini kim bıraktı? onu öğrenmeye çalışmalıyız.
Ülkemizin geçirdiği tarihi evrelerinde Roma-Grek kültürlerine bağımlı olarak gelişmiştir yani inançları Hıristiyan'dır. Yaşam ve sanatlarında inancın tüm çizgileri işlenmiştir, sanat eserlerinde genelde tanrı figürleri çok kullanılmıştır.
Sanat tarihinde faydalanarak araştırma alanımız içinde rastlayacağımız herhangi bir izin kime ve kimlere ait olduğunu öğreneceğiz. Daha sonra o toplumun yaşamla inançları ile hareketlerini öğrenerek olayın çözümüne zemin hazırlamalıyız.
Bir amaya (gözleri görmeyen) yürümesi ve yönünü bulması için bastona ne kadar ihtiyacı varsa definecinin de aynı şekilde Tarih ve Sanat tarihine ihtiyacı vardır. Yoksa, bastonsuz bir amma bastonsuz sokakta nasıl yürüyorsa definecide aynı şekilde olur.


Mezar Kazı Tekniği

Günümüzde olduğu gibi eski medeniyetlerden de cesetler inançlara göre saklanırdı. Bu saklama işi medeniyet ve inançlara göre farklılık göstermektedir.
Bu konuda en basit mezar türü toprağa açılmış bir çukur şeklinde, bazen bu çukurun kenarları taşlarla örülerek bir sandık halinde olabilmektedir.
Eski medeniyetlerde ölüler bazen yerleşim alanı içine gömülürdü, Yerleşim alanı içine gömülen cesetler genelde odaların tabanında yer alırdı. bazen de yerleşim alanı içine gelişi güzel yerlere gömerlerdi.
Yerleşim alanları dışına yapılan ölü gömme, toplu mezarlık alanları oluşturulurdu.
Mezar kazılarında öncelikle dikkat edilmesi gereken unsur, kazılacak mezarın hangi medeniyete hangi din mensubuna ait olduğu bilinmelidir. bilinmiyorsa araştırılmalıdır. Mutlaka bir kanaate ulaşılmalıdır. Bu tür mezarlarda pek fazla değerli eşyalar bulunmaz, çoğu zaman boş olurlar, Yani ölü armağanları olmayanlar çoğunluktadır.
Bu alanlara Kazı yapılırken mutlaka deneyimli olmak yada deneyimli birinde yardım almak kazı yapanın faydasına olacaktır.
Bu tür kazılarda dikkatlice üstten alta doğru kazılarak inilmelidir. kazının geniş çaplı olmasına dikkat edilmelidir. Cesede ait kemiklere rastlanınca tam orta yerinde temizlenmeli kemiklerin kırılıp dağılmamasına dikkat edilmeli, ölü armağanları alındıktan sonra kemikler paketlenip en yakın müzeye teslim edilmelidir.
Mezarda çıkabilecek içi toprak dolu kap kacak gibi eşyalar rast gele boşaltılmamalı, içindeki toprak paketlenip incelenmek üzere ilgili müzeye teslim edilmelidir.
Yerleşim yerleri dışında toprak üzerinde hiç bir nişanesi olmayan mezarlıkların keşfi çoğu zaman rastlantı şeklinde olmuştur. Böyle bir rastlantı esnasında mezarlık alanı iyice tespit edilmeli, Bunun için:
Bitki örtüsünün farklılaştığı yerde başlanarak 5x5 cm kalınlığında 40 cm uzunluğundaki kazıklar 1x1 metre aralıklarla çakılmalı, ve bu kazıklar ip ile birbirine bağlanmalıdır. Daha sonra 25 MM kalınlığında darbelere dayanıklı 150 cm uzunluğunda T şeklinde bir demir kazık ile iple yaptığımız plan karelerine merkezine çakmalıyız. demir kazığımızın kolaylıkla çakıldığı yer mezardır.
Bu anlattıklarımız yasal izin alınmış bir kazı varsayarak anlatmış olduk, yasal olmayan kazı yapmaktan kaçınınız.[1]

Kaynaklar

[1] www.definesirlari.com/index.php?topic=12161.0



Piri Reis'in Kayıp Hazinesi

Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışının ardından genç Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm kurumları yenilenmekte, her yer didik didik edilmektedir. Cumhuriyetin ilânının üstünden sadece altı yıl geçmiştir. İstanbul'un Sarayburnu denilen en güzel yerinde kurulan Osmanlı Padişahları'na ait Topkapı Sarayı binaları da düzenlenmektedir. Milli Müzeler Müdürü Halil Ethem Eldem, Topkapı Sarayı'nda (Harem Dairesi'nde, bir rivayete göre de depolarda) coğrafya ilminin o zamana kadar tanımadığı bir harita bulur. Bulunan harita yüzyıllar önce çizilen bir dünya haritasıdır (1929)…' Atatürk'ün manevi kızı Afet İnan, Piri Reis'in görenleri şaşırtan, çok hassas çizimlerinin yer aldığı dünya haritasının asırlar sonra gün yüzüne çıkışını bu sözlerle anlatır.Amerika'yı gösteren en eski haritanın bulunduğu haberini alan Mustafa Kemal Atatürk, onu Ankara'ya getirterek bizzat kendisi inceler. Sonra haritanın çoğaltılarak üzerinde ilmî incelemeler yapılmasını emreder. Topkapı Sarayı'ndan çıkan bu harita daha sonra Afet İnan'ın da kurucuları arasında yer alacağı Türk Tarih Kurumu bilim heyetlerince tetkik edilir. İnan, Cenevre Üniversitesi'nde okurken haritayı ilk kez Batılı bilim adamlarının dikkatini çekecek şekilde tartışmaya açar.Haritanın bir kopyası 1953'te incelenmek üzere ABD'ye gönderilir. Antik haritalar uzmanı M.I Walter ile Arlington H. Mallery'nin incelemelerinde sonuç şaşırtıcıdır. Asırlar önce ceylan derisine çizilmiş haritada ‘izdüşüm yöntemi' kullanılmıştır. Bir küre üzerine konulduğunda haritanın günümüzdekilerle birebir aynı olduğu tespit edilir. Mallery'e göre çizim için havadan ölçüm yapılması gerekmektedir. Peki, 500 yıl önce kim yeryüzünü haritalamak için bir uçak kullanmış olabilir ki?
 Sorunun cevabı, Piri Reis'in Kitab-ı Bahriye'sinde saklıdır: “Çünki bildün pusulanun halini / Dinle hartının (harita) dahi ahvalini / Hartıyı hem pusulayı bil sahih / Ta Süleymanu'n-nebi itdi tashih…” Piri Reis, Der Beyan-ı Hartı başlığıyla eserinin birinci cildindeki yazılarında haritanın çizilişini anlatmaktadır. Pusuladan, Hz. Süleyman'ın haritayı düzeltip doğruladığından, hayvanların ilmiyle tasdik ettiğinden ve deniz ilminin onun emrinde olduğundan bahseder. Harita 500 yıl öncesinin bilim ve teknoloji imkânlarına sığmayacak kadar hatasızdır. Üstelik Piri Reis Amerika kıtasını görmeden çizmiş, bitki ve hayvan figürleri, rüzgâr yönlerini de içine alan detayları aktarmıştır.
Orijinal baskılı Kitab-ı Bahriye'yi yedi yıl önce İstanbul Sahaflar Çarşısı'ndan temin eden araştırmacı-yazar Metin Soylu, Piri Reis'in harita ve kitabının sırlarını hâlâ koruduğuna inanıyor. Soylu'ya göre Gelibolu'da dünyaya gelen ve ömrünü 14 yaşından itibaren denizcilik yaparak geçiren Kaptan-ı Derya, sırlarının büyük çoğunu yine bu yarımadada bıraktı. Hatta Akdeniz ve Hint Denizi seferlerinden sonra elde ettiği kalyonlara sığmayacak hazineleri de şimdi bulunmayı bekliyor. Üstelik bunların farkında olanlar, Piri Reis'in ayak izlerinin kaldığı kalelerde cirit atıyor.

HAZİNE VE HARİTALAR KALE MAHZENLERİNDE Mİ?

Dünyanın en kıymetli altın yüküne sahip tarihî Truva hazineleri 1873'te Çanakkale'den Alman arkeolog Heinrich Schliemann tarafından kaçırılmıştı. Maddî değeri milyar dolarla ifade edilen hazine, savaş borcu olarak İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Rusya'ya verildi. Hazine bir daha geri dönmedi, diplomatik talepler hep geri çevrildi. Şimdi onlar Moskova'daki bir müzede sergileniyor.
Metin Soylu aynı beldede bir başka hazine savaşının yaşandığına dikkat çekiyor. Ona göre, Çanakkale, Kaptan-ı Derya'nın hazinesini de sakladığı yer. Kitab-ı Bahriye'sini yonca yaprağı şeklindeki Kilitbahir Kalesi'nde yazan Piri Reis, elde ettiği ganimetleri bu kalenin altına ya da mahzenlerine sakladı. Aynı mahzenler sadece bir parçası bulunan Piri Reis haritasının diğer parçalarını ya da müsveddelerini de barındırıyor.
Temmuz 2005'te Piri Reis Haritası'nın Şifresi adlı kitabı yayımlanan Soylu'nun hazine iddialarının arkasında ilginç bir hikâye var. Kitabı basıldıktan sonra yapımcı bir firmayla anlaşan genç yazar, soluğu Çanakkale'de alır. Niyeti Piri Reis'in haritayı çizdiği, kitabını yazdığı Kilitbahir ve Sultanbahir (Çimenli) kalelerini görüntülemek, belgesel nitelikli incelemeler yapmaktır. Bir tesadüf eseri eski Eceabat Kaymakamı Yaşar Karadeniz'le tanışır. Kalede çekim izni ister. Kaymakamın verdiği kaleyle ilgili bir restorasyon ihalesi olacağı bilgisi ve davetiyle bir hafta sonra Eceabat'ta gerçekleştirilen bu ihaleye tanık olur. Nik İnşaat isimli bir firma, Kilitbahir Kalesi ve Namazgâh Tabyaları'nın restorasyonuna talip olmuştur. Restorasyon sunumlarında kalede kazı yapılacağını öğrenen Soylu çok şaşırır. Tarihî kalenin iç kulesinin neden kazılmak istendiğine bir türlü anlam veremez ve oracıkta itiraz eder: “Vali, ihaleye katılan şirket yetkilileri ve gazeteciler vardı. Bir anda bütün kameralar bana döndü. Ben de Piri Reis'in haritasını bu kalede çizdiğini, kitabını burada yazdığını anlattım. Müsveddeleri, hatta hazinelerinin kalenin altındaki mahzenlerde ve odalarda gizli olduğunu söyledim. Onlar kalenin iç kulesi altına 3 boyutlu müze yapacaklarmış. Kalenin kazılmasının mantıksız olduğunu, yapılacaksa bunun polis ve jandarmanın denetimi altında gerçekleştirilmesi gerektiğini söyledim. Sonra oradan zorla çıkarıldım. Kimilerine göre meczup durumuna düşürülmüştüm…”

KİLİTBAHİR NEDEN KAZILMAK İSTENDİ?

O günden sonra Soylu'nun merakı bir kat daha artar. Kitab-ı Bahriye ve Piri Reis haritasını tekrar gözden geçirir. Bölgede yaptığı araştırmaları bilim adamları ve devletin üst düzey yöneticileriyle paylaşır. Restorasyon hikâyesi hiç de göründüğü kadar masum değildir. Üstelik Kaptan-ı Derya, Kanuni Sultan Süleyman'a takdim ettiği Kitab-ı Bahriye'sinin 4. cildinin 1783'üncü sayfasında hazinelerinden de söz etmektedir: “Denizin bütün durumu açık olmuş/ Hiçbir yeri kalbinde gizli kalmamış/ Dileğim tamamını açıklayasın/ Onunla kıyamete kadar anılasın/ Düzenle bu kitabı güzelce tam/ Bulsun çok yarar kim olsa okuyan/ Ve hem bu kitap çok gerektir/ Hazinelerin de bulunması gerekir.”

SON SEFERİNDE ÜÇ GEMİ HAZİNESİ VARDI

Soylu, yazılı delillerle sınırlı kalmaz. Tekrar kalenin yolunu tutar. Kitabında bile yazmadığı sırrını Aksiyon'a anlatan Soylu, hazine ve şahsî eşyaların bulunduğuna inandığı Kilitbahir Kalesi iç kule etrafı ve içinde bir pusulayla bazı denemeler yapar. Pusula iç kule mevkiine yaklaştığında ibrenin ve mıknatısın dengesi ortadan kalkmaktadır. Pusula ibreleri ancak altlarında ya da yakınlarında yoğun metal bulunduğu hallerde devre dışı kalmaktadır. Tabii bu da delil olarak yetmez. İlgili şirketin internet kayıtlarından daha çok uzaydan görüntüleme, maden arama konularında uzman olması soru işaretlerini artırır. Çünkü Avustralya devlet nişanı alan şirketin ana ihtisas alanı uydu görüntüleme sistemleri ve maden aramadır.
Peki, gerçekten Piri Reis'in hazineleri var mıydı? Tarihî kayıtlar Piri Reis'in 1553 Hürmüz Seferi dönüşünden yaklaşık bir yıl sonra Mısır'da (iftira ve haksızlıkla) kellesinin uçurulduğunu yazıyor. Barbaros Hayrettin Paşa Akdeniz Kaptan-ı Deryası iken Piri Reis de Hint Kaptan-ı Deryası olarak görevlendirilir. Tabii Hint Kaptan-ı Deryası'nın son seferinde üç gemi ganimetinin bulunduğu da kayıt altında. Soylu'nun iddiasına göre Piri Reis idamından önceki bir yıllık süreçte hazinelerini de adeta ‘ofis' olarak kullandığı Kilitbahir'e getirdi. Üstelik o, amcası Kemal Reis'le birlikte denizlere açıldığı ilk günden beri ganimet ve hazinelerle birlikte büyümüştü. Osmanlı Devleti'nin donanma komutanlığına davet aldığında, ‘ganimetlerin kendisine, toprak ve vilayet yönetimlerinin Devlet-i Aliye'ye bağlanacağı' meyanında anlaşma yaptığı da biliniyordu. Soylu'nun ifadesiyle Piri Reis'in sırları da, hazineleri de Çanakkale'de saklı: “Bahriye kitabı orijinali 2 bin sayfa ve 4 ciltten oluşuyor. Hem dünya haritası, hem de kitabın yazımı Piri Reis'in bu iki kalede uzun süre kalmasını gerektirmiştir. Araç gereç, gözlem odası, eşya ve eserleri hep bu merkezdeydi. Burası Piri Reis'in kara kutusuydu. Büyük servetlere sahip Kaptan-ı Derya'nın miras bırakacağı vârisi de yoktu.”

HARİTADA SAHTEKÂRLIK MI YAPILDI?

Bütün bunları delil olarak gösteren Soylu'nun bir de uyarısı var: “Kilitbahir gibi önemli bir yerde yapılan restorasyon bu yüzden başı boş bırakılamaz. Denetim altında yapılmalı, hazineler, harita ve kitap müsveddeleri bulunmalı. İkinci bir Truva hazineleri olayı yaşanmamalı.” Araştırma ve iddialarını Kültür ve Turizm Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Harita Genel Komutanlığı, Türk Tarih Kurumu, Çanakkale Valiliği ve Eceabat Kaymakamlığı ile de paylaşmış. Kültür Bakanlığı iddialar üzerine bir yazıyla Çanakkale Valiliği'ni uyarmış.
Eceabat'taki yetkililerin verdiği bilgiye göre, restorasyonun kaleyle ilgili olan kısmı bitti. Ancak Namazgâh tabyalarındaki çalışmalar sürüyor. Bu bölgede şarapnel, mermi, top gibi harp malzemeleri bulunmuş. Ancak bunlar bugüne kadar kamuoyuna gösterilmedi. Çanakkale İl Turizm Müdürlüğü yetkilileri Kilitbahir Kalesi'ndeki restorasyonun geçen sene başladığını, ancak ödenek yetersizliği nedeniyle istenen seviyeye gelmeden bitirildiğini söylüyor. Kazı yapılıp yapılmadığı, hazine iddiaları ise “gülünüp geçilecek kadar komik” bulunuyor. Nik İnşaat'ın bölgedeki restorasyonla ilgili sadece proje çizimi yaptığını belirten bir yetkili, Delta İnşaat ile yapılan restorasyon ve tabya onarım-arama işlerinin sürdüğünü ifade ediyor.
Hazinelerinin yanında tartışmaları süren konulardan biri de Piri Reis'in haritası. Amerika'nın kaşifi olarak bilinen Kristof Kolomb ile seyyah Toscanalli'nin haritalarının Piri Reis Haritası'yla aynı devirlerde yapılmış olması yıllardır gündemde. Batılı bilim çevreleri ile bir kısım Türk aydınları Piri Reis'i ‘hırsız ve sahtekâr' noktasına getirecek derecede iftiraya varan yorumlar yapmıştı. Araştırmalarında delil olarak Piri Reis'in eserlerini temel alan genç araştırmacı Metin Soylu, ünlü Hattat Fuat Başar'ın bilirkişi raporuyla bir başka tarihî gerçeğe daha ışık tutuyor. Başar'ın, Metin Soylu'nun talebiyle Piri Reis Haritası ve Kitab-ı Bahriye üstünde yaptığı incelemeler bu tartışmalara yeni bir boyut kattı. Başar, öncelikle denizcilik kitabı ile haritadaki yazıların aynı elden ‘Talik Kırması' şeklinde yazıldığını tespit etti. Eserler aynı kalemden çıkmıştı. Ancak çok önemli bir ayrıntı tarihin tozlu rafları arasında bugüne kadar gizli kalmıştı. O da haritaya ün veren Amerika kıtasının yanı başındaydı.
Haritanın Güney Amerika'yı gösteren kısmından başlayan metinlerde kullanılan Osmanlıca yazı karakteri ile haritanın diğer kısımları ve denizcilik kitabındaki yazılar uyumlu değildi. Haritanın solundaki bir bölüm güzel yazı üstatlarının ‘Nesih Kırması' adını verdikleri hatla yazılmıştı. Yani haritaya ikinci bir el değmiş, tahrifat yapılmış ya da yazılar sonradan eklenmişti. Fuat Başar bilirkişi raporuna bu tespitlerini aynen yansıtır: “Kitab-ı Bahriye adlı eserin sayfaları ve ciltleri arasında çapraz kıyaslamalar yaptım. Tüm Osmanlıca yazılar aynı kalemden çıkmıştır. Ve yazılar Talik Kırması'dır. Yine Piri Reis'in 1513 tarihli haritasındaki yazılar da Talik Kırması'dır. Her iki eser de aynı kalemden çıkmıştır. Ancak haritada Güney Amerika hattı üstündeki bir kısım yazılar Nesih Kırması'dır. Harflerin uzantı ve çıkıntıları bile farklıdır. Bir hattatın anlayabileceği bu fark haritanın tahrif edildiğine ya da haritaya ekleme yapıldığına işarettir.”
Peki, neden haritanın sol tarafındaki yazılar farklıdır? Yazıların içeriği nedir? Hattat Başar ve Soylu'yu şaşırtan da burası olur. Çünkü farklı üslupla yazılan kısım, Avrupa denizcilerini öne çıkaran, Kristof Kolomb'u anlatan övgü ifadeleriyle dolu. Topkapı'daki orijinal harita üstünde de inceleme yapmak istediğini söyleyen Fuat Başar, ekleme olduğunu söylediği yazının bir telaş havasında kaleme alındığına dikkat çekiyor.
Başar, Kitab-ı Bahriye'nin içeriğindeki ‘hazine' meselesiyle ilgili de ilginç değerlendirmeler yapıyor: “Hazine konusunda iki ihtimal var. Bir kitapta deniz ve harita ilmine atıf yapılmış. Hazineden kasıt ilim olabilir. İkincisi ise mecaz sanatıyla gerçekten kendi hazinesini anlatmış olabilir. Her iki ihtimal de var. Üslubun rahatlığı ve dil bunu veriyor. Ganimet ve taltiflerle dolu bir ömürden sonra mirası olmayan hazine ve birikimlerin bir adresi de Kilitbahir olabilir.”
Başar'ın Ocak 2006'da yaptığı bu tespitler Soylu'ya yeni bir kapı daha açar. Harita üstündeki yazı farklarını ortaya çıkarmak için Kitab-ı Bahriye'yi kriminal incelemeye sokmaya karar verir. Emniyet Genel Müdürü Gökhan Aydıner'in izni ile İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı'nda yapılan incelemeler istenen sonucu vermez. Çünkü grafolojik incelemelerin belgenin aslı üzerinden yapılması gerekmektedir. Ekspertiz raporunda da Piri Reis haritasının Topkapı Sarayı Müzesi'ndeki orijinali üzerinden tetkik yapılması halinde tahrifat ya da farkların ortaya konabileceği belirtilir. Soylu, aynı talebi Milli Savunma Bakanlığı Harita Genel Komutanlığı'na da iletir. Eserlerin orijinali üstünden, Osmanlıca bilen hattat personelce yapılması gerektiği belirtilen cevabî yazıda, Harita Genel Komutanlığı kadrosunda ‘bu vasıfta uzman personel' olmadığı için çalışmanın yapılamayacağı iletilir.
Haritadaki değişiklik ve tahrifatla ilgili Hattat Başar ve Soylu'nun iki tahmini var. Biri haritanın 1929'da ortaya çıkarılmasında Alman Prof. Kahle'nin de katıldığı Cumhuriyet dönemi ilk incelemeleri sırasında değişiklik-ekleme yapılmış olabilir. Diğer ihtimale göre ise Kanuni Sultan Süleyman devrinde Hürrem Sultan'ın da dâhil olduğu, haritanın ilk hediye edildiği dönemde bu değişiklikler yapılmıştır.
Bütün bu iddialar tartışmalara konu Çanakkale ve Eceabat'ta da yankı buluyor. Çanakkale Turizm ve Tanıtma Derneği Başkanı Ahmet Kaşıkçı, kalenin eklenti ve çevresinde kazı yapıldığını ancak hazine arandığı yorumlarının çok iddialı olduğunu söylüyor. Piri Reis'in haritasını Kilitbahir'de çizmesi nedeniyle bulunabilecek müsvedde ve kişisel eşyaların ise, daha önce salname, ruzname ve Sicil-i Osmaniyelerin naklinin yapıldığı dönemde Konya ya da İstanbul'a götürülmüş olabileceğine dikkat çekiyor.
Piri Reis Denizcilik ve Deniz Kaynaklarını Araştırma Geliştirme ve Eğitim Vakfı Başkanı Prof. Dr. Erol Dizdar ise, araştırmaların objektif olması için hem harita hem denizcilik kitabı üstünde hassas bir çalışma yapılmasını öneriyor. Topkapı Müzesi'ndeki harita üzerinde inceleme yapılmadan değişiklik ya da müdahale yapıldığının tespit edilemeyeceğini vurguluyor.

TURGUT ÖZAL, HARİTA VE KİTAB-I BAHRİYE'Yİ AMERİKAN BAŞKANI BUSH'A HEDİYE ETMİŞ

Mayıs ayı içinde doğum yeri Gelibolu'da kendi adını taşıyan bir ulusal konferans düzenlenecek olan Piri Reis'in haritası ve Kitab-ı Bahriye isimli denizcilik kitabı aslında bundan 18 yıl önce merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından da dikkatle incelenmiş. Sonra Osmanlıca-Türkçe-İngilizce çeviri yapabilecek bir isim olduğu için Dr. Vahit Çabuk'a Kitab-ı Bahriye'nin çevrilip yeniden basılması talimatı (1987-88) vermiş. Denizcilik kitabını önce Osmanlıca okunuşu, sonra Türkçe anlamı ve İngilizce'siyle birlikte tamamlayan Çabuk'un ortaya çıkardığı eser, haritayla birlikte ABD eski Başkanı baba George Bush'a Özal tarafından hediye edilmiş. Dönemin diplomatlarının tabiriyle Özal, ABD'ye ‘Bizim kıta demeye' getirmiş.
Özal'ın tavrı aslında bugünün siyasetçileri ve araştırmacılarına da ışık tutuyor. Bir taraftan tartışmalar sürse de, Piri Reis'in haritasının gerçek bir hazine olduğu apaçık ortada.

PİRİ REİS KİMDİR?

Asıl adı Muhiddin Piri'dir. Karamanlı Hacı Ali Mehmed'in oğlu Osmanlı'nın nam salmış denizcilerinden Kemal Reis'in yeğeniydi. Kaptan-ı Deryalık yapan, Kitab-ı Bahriye'sinde Ege ve Akdeniz'e ilişkin eşsiz bilgiler veren Piri Reis, 80'li yaşlarında Hürmüz Adası halkının malını yağmaya sebebiyet vermek ve askerlerini Basra'da bırakmak suçlamasıyla Mısır'da idama mahkum edildi. Çizdiği kusursuz Amerika haritası yıllardır tartışılıyor.

PİRİ REİS HARİTASI'NIN DÜNYAYA SUNDUĞU YENİLİKLER

Harita adeta mucizelerle dolu. 1800'lerde keşfedilen Antarktika kıtası 1513'te zirveleri ve sıradağları bile şaşılmayacak şekilde çizilmiştir.
Arjantin'le başlayan Güney Amerika kıtasının Antarktika'nın bir uzantısı olduğu ortaya konulmuştur.
Arjantin uzaydan bakıldığında 47 derece sağa kıvrık gözükür. Piri Reis bugün bile haritalarda dik olarak (yanlış) çizilen Arjantin'i bu açıyla birebir çizmiştir.
Cebelitarık Boğazı adeta uzaydan görülür gibi verilmiştir.
Harita 22,.5 derece eğim verilerek çizilmiştir. Dünyanın jeoid (sonsuzgen) ya da geoid (yuvarlak) olmadığını 16 parçalı haritasıyla ispatlamıştır. NASA'nın yayınladığı son dünya fotoğrafları da yerkürenin 16 genliğine atıf yapmıştır.
Atlas Okyanusu'ndaki adaların çoğu isabetle doğru şekilde çizilmiş, yıldız koordinatları işlenmiştir.
Okyanus rüzgârları bugünkü ana hava akımlarıyla örtüşür şekilde haritaya işlenmiştir. Rüzgâr alınan yönler bile gemi maketleriyle şekillendirilmiştir
İlk kez haritada hayvan, bitki figürleri kullanılmış. O coğrafyaların özellikleri belirtilmiştir. Soylu, bu figürlerin Süleyman Peygamberin işaretçileri olduğuna inanıyor.[1]

Kaynaklar

[1] www.barbaros.biz/Piri_Reis_Kayip_Hazinesi.htm





Tehlike İşaret ve Sembolleri

Şimşek işareti sizin çok büyük tehlike de olduğunuzu gösterir. Mutlak ölüm anlamına gelir..Genelde hazine buradadır.

Definecilikte Teknoloji Kullanımı

Modern defineciliğin teçhizat portföyünde olmazsa olmaz unsurlarında NOKTA TESPİT cihazlarıdır.

Teknolojinin ve bilgini yoğun kullanıldığı çağımızda, definecilik alanında mutlaka teknolojiden faydalanmalıdır. Teknolojinin avantajları yanında dezavantajları söz konudur bu nedenle bilgi+teknoloji birlikte kullanılmadır. Var sayalım elinizde mükemmel bir teknoloji var, Araştırma yapacağınız araziyi tanıyorsanız, iyi seçememişseniz teknoloji size fayda vermeyecektir, Neyi? Nerede? Nasıl? arayacağınızı bilmeniz gerekir, Bunun için Arkeolojik ve jeofizik biliminde azda olsa bilgi sahibi olunması gerekir.

Piyasada birden çok markaya sahip cihaz ve dedektör satılmaktadır, biz burada marka yerine cihazların can alıcı yönü olan tasarımda kullandıkları malzemeyi öneriyoruz, Bir nokta bulma cihazı;dijital flaş bellekli ve bu belleğe kıymetli metallerin manyetik frekanslarının yazılı olanları tercih edilmelidir. aksı olan bir cihaz sizi yarı yolda bırakır başarı sağlatmaz.

Definecilikte en ideal arma sistemi "kamera sistemleridir" bu sistemler hem pahalı hem de başlı başına eğitim alınmasını gerektirir, imkanları olanların bu sistemleri mutlaka kullanmalıdırlar.

Cihaz seçiminde mutlaka cihazların dilinde anlamak yada anlayan birinden yardım almak gerekir, yoksa satın alacağınız cihazla dağlarda çivi ve at nalı toplamaya devam edersiniz. Şunu unutmayınız, cihazlar gömüyü bulmaz, cihazlar sizin bulduğunuz bir takım şüphelerinizi test eder, ve işinizi kolaylaştırır.

Cihazları kullandığınız alan içinde herhangi bir sinyal alamdınız, ancak araştırma alanı içinde yüzeysel olarak belirli nişaneler var, rahat değilsiniz ve halen kafanızda soru işareti var ise o zaman alanı fotoğraflayın, kamera kullanarak alanı kare kare kameraya kaydediniz, elde ettiğiniz görüntüleri defalarca izleyerek çözüme gidiniz, çözemediniz o zaman bu konularda uzmanlaşmış birilerinden yardım isteyiniz.

En güzel yöntem Arkeoloji yöntemlerini kullanmaktır.


Yüzey Araştırma

Definecilik ve arkeolojide kazıya başlamadan önce ilk çalışması yüzey araştırması yapma ve bulduğu bulguları değerlendirme işidir.
İnsanlar yaşadıkları topraklarda iz bırakırlar, orijinal doğaya yapılan her bir müdahale bir iz bir tabaka oluşturur. Bu tabakaların üzerinde ne kadar zaman geçerse geçsin orijinal doğaya göre farklılık oluşturur. Bu farklılıklar aşağıda anlattığımız şekillerde anlaşılır.
Müdahale edilmiş ve orijinali bozulmuş tabaka üzerinde yetişen bitki boyları sap kalınlıkları, köklerin kalınlıkları orijinal tabii katmana göre farklı olur. yumuşaktır kolay ve rahat kazılır. Yine insanlar tarafında müdahale edilmiş kayaların yüzeylerinde oluşan yosun tabakası açık renkli ve gençtir.
Şahıs gömüleri ve kaya mezarları direkt olarak kaya içine yapıldığından kayaların yüzeyinde oluşan farklı tabakaları titizlikle incelenmelidir. bu tür yerlerin sonrada kapatılan kaya etrafında kirli beyaz yada yeşilimtırak renkte bir katman oluşur.
Yer altına gömülen muhtelif maddenler (altın hariç) zaman içinde yanar ve olarak gaz oluşturur, bu gaz yer yüzüne çıkmak için üst katmanları zorlar ve katmanın zayıf noktasına sızarak atmosfere dağılır, bu tür gazın sızdığı yerde bitki tabakası farklı olur, ya ot yetişmez, toprak yapısı çorak gibidir; ya erken sararır, erken kurur kurumasa bile renkleri sarıya yakın yeşillikte olur.
Kışın karın lapa lapa yağdığı zaman yüzeysel araştırma yapmak çoğu zaman başarıya götürür. Toprak yüzeyine sızan gaz karın erken erimesine yada kar tutmamasına neden olur. kar tutsa bile kendi çevresine göre geç tutar erken erir,
Doğal tabakaya göre farklılık oluşturan her bir tabaka bulgu birer ip ucudur, bu ip uçlarının sağlıklı bir biçimde değerlendirilmesi gerekir.
Görüldüğü gibi definecilik kolay bir iş değil,bilgi tecrübe ve titiz bir çalışma ister, bu nedenle araştırma yapılan alanlar üzerinde orijinal doğaya aykırı olan, insanların müdahalesi sonucunda oluşan katmanlara odaklanmalıdır.[1]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder