01 Nisan 2011

MEDENİYET VE ASTRONOMİ

 

Define,definecilik,define işaretleri,define arama yolları,gizli defineleri arama,cinler büyü tılsım,define arama çubukları, ,gizemli defineleri çıkartma,define nasıl aranır hepsi burada.

Gök cisimleri ve gök olaylarıyla ilgili en eski gözlem ve çalışmaların Çin, Mezopotamya ve Mısır’da yapıldığı bilinmektedir. En önemli gökbilim çalışmaları, takvimle ilgili verileri elde etmek için Ay ve Güneş’in yıl boyunca sürekli gözlenmesi, sabit yıldızların ve yıldız gruplarının (takımyıldızların) gök yüzündeki konumlarının saptanması, hareketli gök cisimlerinin (gezegenlerin) izlenmesi, Güneş ve Ay tutulmalarının önceden hesabı olmuştur. Bu çalışmalarda dini inançlar ve mitolojik yorumlar etkin olmuş, gökyüzünde doğa üstü varlıkların hakimiyeti kabul edilmiştir.
Melekler Mekanı - İlk Medeniyetlerde Astronomi
1.1.Çin Astronomisi

Çin uygarlığında bilimsel faaliyetlerin başlangıcı M.Ö. 3000’lere kadar götürülebilir. Zaman zaman ufak bir devlet şeklinde görülen Çin, ilk insan kalıntılarının (Sinantropus Pekinensis) bulunduğu yerlerden biridir.
Çin astronomisi, diğer uygarlıklardan bazı temel farklılıklar gösterir; takvim hesaplamalarında, diğer uygarlıkların Ay ve Güneş’i esas almalarına karşın, Çin uygarlığında yıldızlar esas alınmıştır ve diğer sistemlerde yıllık hesaplamalar kullanılırken, burada günlük hesaplamalar kullanılmıştır. Ayrıca Çinlilerin, temel koordinat düzlemi olarak ekliptik düzlemi yerine, gök ekvatoru düzlemini benimsedikleri görülmektedir. Çin astronomisi, bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, bir yıldız astronomisidir ve gözle görülebilen yıldızların yanında, kuyruklu yıldızlar ve Kutup Yıldızı hakkında da bilgiler içermektedir. Ayrıca astronomi metinlerinde, meteor ve meteoritler ile nova ve süpernovalar hakkında kayıtlara da rastlanmaktadır.
Çinli düşünürler, evrenin sürekli bir oluşum içinde olduğuna inanırlar; onlara göre, bu sürekli devinim daima bir başlangıca dönüşü içerir. Evrensel sistemin bir parçası olan insan, ikilem gösteren yin ve yang ilkesinin (iyilik ve kötülük, hastalık ve sağlık gibi) etkisi altındadır.



1.2.Mezopotamya Astronomisi

Dicle ve Fırat deltası; Asya, Afrika ve Avrupa arasında köprü vazifesi gören bir kavşak bölge olarak büyük bir uygarlığın gelişmesine çok elverişli bir yerdi. Burada gelişen Mezopotamya uygarlığının başlangıcı M.Ö.3000 yıllarından öncesine gider. Bu uygarlığı Sümerliler, Akadlılar ve Babilliler ortaya koymuştur.
En eski gözlem kayıtları Venüs gezegenine aittir ve Eski Babil Çağı’na kadar gider. Eski Babilliler daha pek çok gözlemler yapmışlardır. Örneğin Ay ve çıplak gözle görülen 5 gezegenin, Güneş’in yörüngesinden çok uzaklaşmadıklarını saptamışlardır.
Eski dönem Babil’de, gökyüzü olaylarını gizemli bir biçimde okuma ve yorumlama da önemliydi. Bu nedenle Babilli din adamları, gök cisimlerinin devinimlerini okumada, kralların yazgılarını, hava durumunu öngörmede büyük beceri kazanmışlardı. Ay ve Güneş tutulmaları, kuyruklu yıldızlar gibi işaretleri yorumlayarak görevlerini yerine getiriyorlardı.
Gökyüzü kültürü önem kazandıkça, Babilliler, din adamları için zigguratlar yapmaya başladılar. Zigguratlar, geniş düz piramitler biçimindeki gözlem tapınaklarıdır. Babil’in gökbilimci din adamları, zigguratların tepesinden tertemiz gök yüzünü incelemeye başladılar. Yaptıkları başarılı çalışmalar Mısır ve Yunanlıları etkilemiştir.

1.3.Mısır Astronomisi

Nil nehri civarında gelişen Mısır uygarlığı, M.Ö. 2700 yıllarından itibaren matematik, astronomi ve tıp konularındaki etkinliklerle parlamıştır.
Mısır astronomisinin üzerinde durduğu genel konular, zaman ölçümüne ilişkindir. Takvimlerinde yıl 360 gündü ve her yıla 5 gün ilave edilmekteydi. Bu 5 gün, tatil günü idi. Sirius yıldızının sabah Güneş ile aynı anda doğduğu gün (bugünkü takvime göre 19 Temmuz ) yeni yıl başlardı.
Mısırlıların astronomideki teorik görüşleri, mitolojik ve dinî idi. Gök yüzündeki olayları dinî açıdan yorumlamışlardı. Gök cisimlerinin doğuş ve batış olayları dinî bir özellik taşımaktaydı.
Gezegenleri tanıyorlar ve bunları dinlenmeyen yıldızlar olarak adlandırıyorlardı.
Genel olarak Mısır astronomisi zaman konusuna önem vermiştir. Çünkü zaman ölçümü onlar için önemli bir ihtiyaçtı. Astroloji Mısırlılarda yoktu. Ancak gök cisimlerini tanrısal olaylarla açıklıyorlar ve dinî olarak yorumluyorlardı.

1.4.Eski Yunan Astronomisi

Eski astronomi, Çin’de hükümdarların yönetiminde, Mezopotamya ve Mısır’da din adamlarının kontrolünde geliştirilmiş olup gökyüzü olaylarının gözlemlere dayanan açıklamaları mitolojik düşüncelerle karıştırılmıştır.
Gerek yıldızların gerekse Güneş, Ay ve bilinen 5 gezegenin gökyüzündeki konumları ve hareketleri dikkatli bir şekilde sürekli gözlenmiştir. Yunanlılar ise başlangıçta M.Ö. 7 nci ve 6 ncı yy. da gözlemlerle ilgili bilgileri Babil ve Mısır’dan alarak Yunanistan’a getirmişlerdir. Bu gözlem verilerine dayanarak olayları ve bu olayların nedenlerini düşünceye dayanarak bilimsel yöntemlerle araştırmaya başlamışlardır. Bilim, devletin üst kademesindeki birkaç kişinin gizli bilgisi olmaktan çıkıp eski Yunan filozoflarının kurduğu felsefe okullarında herkesin yapabileceği bir konuma getirilmiştir.
İlk felsefe okulu Miletos’lu ( bugünkü Selçuk harabelerine yakın Aydın iline bağlı Milet kasabası ) Thales ( M.Ö.624-565 ) tarafından kurulmuştur. Thales, Lidyalılarla Persler arasında uzun süren bir savaş sırasında, M.Ö. 28 Mayıs 585 tarihinde, Güneş’in tutulacağını önceden bildirmiş ve tutulmanın gerçekleşmesinden etkilenen iki kral derhal bu savaşa son vermişlerdir. Bu hikaye, ilk bakışta inanılmaz gibi görünse de, Babillilerin,Güneş tutulmasını önceden bilebilme olanağını veren birtakım hesaplamalar yapabildikleri bilinmektedir.
Thales’e göre Yer, yarı kubbe biçimindeki gök kubbesi ile çevrelenmiştir; uçları kalkık, disk şeklinde yuvarlak bir düzlem biçimindedir ve okyanusun üzerinde yüzmektedir.
Thales’ten sonraki dönemlerde evren düşüncesinde çeşitli değişiklikler olmuş ve Yer’in tepsi gibi düz değil küresel bir yapıya sahip olduğu düşüncesine ulaşılmıştır. Yer’in çevresinin ölçülmesi ile ilgili çalışmalardan gerçek doğru değere en yakın değeri ise Eratosthenes ( M.Ö. 275-194 ) vermiştir.
M.Ö. 190-120 yıllarında yaşamış Hipparcus çok önemli çalışmalar yapmıştır. Kendi yaptığı gözlemlerini önceki gözlemlerle karşılaştırmış, Presesyon’u ( devinim ) bulmuştur. 700 kadar yıldız içeren bir yıldız katalogu hazırlamış ve yıldızların göksel koordinatlarını tespit ederek, yıldızların parlaklığını ölçmek için bir sistem geliştirmiştir.
M.S. 120’ li yıllarda yaşamış olan Batlamyus, kendi zamanına kadar ulaşan astronomi bilgilerinin sentezini yapmış ve bunları Almagest adlı yapıtında toplamıştır. Batlamyus’un genel görüşleri şöyledir: Gök bir küredir, sabit bir eksen etrafında döner. Yer, göğün merkezine yerleştirilmiş bir küredir. Ay, Güneş, gezegenler ve yıldızlar Yer’in etrafında dolanmaktadırlar.
Daha sonraki zamanlarda Hıristiyanlık’ın yayılması, düşüncede dinîleşme sürecine ivme kazandırmış ve bilimsel etkinliklerin kutsal kitaplar ile otoritelere bağlı kalmasına sebep olmuştur. Bunlarla çatışabilecek görüşlerden uzak durulmuş, Yer’in düz olduğu görüşüne geri dönülmüş, Yer’i küresel kabul edenler dinsizlikle suçlanmıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder